Zina, eşlerden birinin evlilik birliği içerisinde karşı cinsle bilerek ve isteyerek cinsel ilişkiye girmesi olarak tanımlanabilir. Zina eylemi hukukumuzda suç olmayıp TMK’ya göre bir boşanma nedenidir. TMK uyarınca cinsel bir birlikteliğin zina olarak kabul edilebilmesi için şu unsurlar gereklidir:
– Evli bir erkeğin başka bir kadınla veya evli bir kadının başka bir erkekle cinsel ilişkiye girmesi gerekmektedir. Zinanın oluşabilmesi için karşı cinsle bir ilişkinin olması gerekmektedir. Erkeğin başka bir erkekle veya kadının başka bir kadınla ilişkiye girmesi Türk Medeni Kanunu açısından zina olarak nitelendirilemeyecektir. Ayrıca eşlerden birinin bir hayvanla ilişkiye girmesi durumunda da zina oluşmayacağı için zina sebebine dayalı boşanma davası açılamayacaktır. Şöyle ki hukukumuz lezbiyen veya homoseksüel ilişkileri zina saymamıştır. Bu tür ilişkiler evlilik birliğinin temelden sarsılması veya haysiyetsiz hayat sürme ile ilgili boşanma nedenleri arasına dâhil edilebilir.
– Zina yapıldığı esnada evlilik birliği devam ediyor bulunmalıdır. Eşler hakkında ayrılık kararı verildikten sonra eşlerin ayrı yaşadıkları dönemde veya boşanma süreci devam ederken meydana gelen cinsel ilişki, zinaya girer.
– Cinsel ilişkinin fiilen yaşanması gerekmektedir. Eşin flört kapsamında başka birisiyle cinsel anlamda mesajlaşması, sarılması veya öpmesi zina olarak değerlendirilemeyecektir. Ancak teşebbüs aşamasında kalan cinsel ilişki zina olarak değerlendirilecektir. Örneğin eşin karşı cinsten birisiyle yatakta basılması durumu. Nitekim Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/11815 Esas, 2018/2268 Karar sayılı ilamında;“Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, davalı kadının; kendisine ait çiftliğin bulunduğu köyde lüks arabalarla ve değişik erkeklerle birlikte görüldüğü, yılbaşından bir süre sonra anılan çiftlikte erkeklerin de bulunduğu ortamda içki masası kurup piknik yaptığı, davalı kadının davacı ile evli olduğu dönemde eşi dışında başka erkeklerle, alkollü eğlence mekânlarına gittiği, davacı kadının “güven sarsıcı davranışlarının” bulunduğu, yine davalı kadının kendisine ait çiftlikte davadan 2-3 ay kadar öncesinde siyah bir araç içerisinde arka koltukta üst tarafı çıplak bir erkekle birlikte olurken görüldüğü, kadının bu davranışının ise “sadakat yükümlülüğünü ihlal” niteliğinde olduğu, bu nedenlerle davalı kadının kusurlu olduğu mahkemece dinlenen tanıkların beyanlarından da anlaşılmaktadır. Bu halde taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı erkek dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davacı erkeğin boşanma davasının reddi doğru bulunmamıştır” demek suretiyle duruma ışık tutmuştur.
Ayrıca, yatakta beraberken çekilmiş fotoğraflar, cinsel ilişki yapıldığını gösteren mesajlar, zina yaptığı iddia edilen şahısların otelde beraber kaldıkları otel kayıtları, teşebbüs aşamasında yarı çıplak halde yakalanma, eşi yurtdışında veya şehir dışındayken hamile kalması Yargıtay kararları ile zinanın oluştuğuna dair yeterli delil olarak kabul edilmektedir.
– Zina yapan eş kusurlu bulunmalıdır. Bilerek veya isteyerek cinsel ilişkiye girmelidir. İradeyi sakatlayan haller söz konusuysa zina olarak değerlendirilemeyecektir. Örneğin eşin tecavüze uğraması da zina değildir.
Zina sebebiyle boşanma dava hakkı iki durumda ortadan kalkar.
– Zina yapan eşin diğer eş tarafından affedilmesidir. Eş zinayı öğrenmiş ve eşini affetmiş veya bu sebeple açmış olduğu davadan feragat etmiş ise affettiği zina olayına ilişkin dava açma hakkını kaybeder.
– Zina ile ilgili şikâyet süresinin geçirilmesidir. Zinayı öğrenen eş, öğrenmeden itibaren 6 ay her hâlükârda 5 yıl içinde zina sebebiyle boşanma davası açmalıdır. Bu süreler hak düşürücü süreler olup, geçirilmeleri halinde dava açma hakkı düşmektedir.